FREE Registration


Yeniden Yapılanıyoruz!

Mahir Kaynak ve İstihbarat Hakkında Herşey Burada!

yabancidil

TÜRKİYEDE YABANCI DİL

 

Bir dilin yaşayabilmesinin temel şartı eğitim dili olmasıdır. Ana dil başka eğitim dili başka ise kendi toplumuna, kültürüne, değerlerine yabancı, geçmişi ile ilişki kuramayan insanlar yetiştirilmesi beklenen bir sonuçtur. Hele hele resmi dil dışında başka bir dil eğitim dili olarak öngörülmüş ve -maalesef ülkemizde olduğu gibi- bu ilkokul seviyesine kadar inmişse, bir süre sonra o ülkenin ana dilinin yok olması kaçınılmazdır. Be nedenle bağımsız ülkelerin anayasaları resmi dili aynı zamanda eğitim dili olarak güvence altına almış, resmi dil dışında eğitimi yasaklamıştır. Hatta bazı ülkelerde (örn. Avusturya) yabancı öğrencilerin dahi farklı bir dilde eğitim görmeleri yasaklanmıştır.
Bu gün yabancı dil ile eğitim Türkiye’nin geleceği için çok ciddi bir sorundur. Hiçbir bilimsel gerekçelere de dayanmadığı halde özellikle İngilizce ile eğitim hızla yaygınlaştırılmaktadır.
Kişi hangi dil ile eğitim almışsa o dilin ve o dile hâkim kültürün önce hayranı, sonra savunucusu olur. Yabancı dil ile eğitim kendi milletine, milli değerlerine, milli hedeflerine uygun bir insan tipi yetiştirmeyi hedeflemez. Tam aksine dünya vatandaşı yutturmacası adı altında kendi milli ve manevi değerlerinden kopuk, hâkim ülkenin bilimsel gelişmesine hizmet edecek, küresel şirketlerin temsilciliğini yapacak, bağımlı bir yarı aydın tipi yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bu tür insanlarda eğitimini aldığı dilin hâkim kültürü ile duygusal bağların oluşması mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren 1954 yılına değin İngilizce ile eğitim yapan Türk okulu yoktur. Zira Atatürk, eğitim dilinin tümüyle Türkçe olması konusundan taviz vermemiş ve bu uygulamanın takipçisi olmuştur. Türk’ün atası, eğitimin “milli” olmasını Türkçe eğitime bağlamıştır. “Türk devletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına egemen ve esas kalacaktır” diyen ulu önder, milli duygu ile dil arasında da ilişki kurarak, dili milli duygunun gelişmesinde başlıca etken olarak görmüştür.
Ne yazık ki, bu gün geldiğimiz noktada yabancı dil ile eğitim nerdeyse ilköğretim seviyesine düşmüştür. Buna bağlı olarak yalnızca eğitimde değil, çalışma alanında da, sokaklarda da son hızla bir yabancılaşma söz konusudur. Okullarımız kendi değerlerine yabancı, batı hayranı nesiller yetiştiriyor. Sokaklarımız, turizm bölgelerimiz, tabelalarımız Türk insanına hitap etmiyor. Her alanda tam bir yabancılaşma -özellikle İngilizce egemenliği- söz konusu. Bu gün iş ilanlarına bakınız, nerdeyse bakkala çırak ararken bile İngilizce bilmesini şart koşuyorlar…
Akademik yükseltmelerde de İngilizce barajı konulmuştur. Akademisyenler en verimli yıllarını bu barajı aşabilmek için yoğun İngilizce çalışmaları ile geçirmekte, bilimsel çalışmalara yeterince zaman ayıramamaktadır. Böylesine bir zorlama dünyanın hangi ülkesinde vardır. Söz gelimi bir Alman ya da bir İngiliz bilim adamına bilimsel çalışmalarında Türkçe’yi mükemmel kullanmak zorundasın denilmekte midir? Kaldı ki bilim adamı mı yoksa tercüman mı yetiştirileceğine karar verilmelidir. Amaç tercüme ise, bilimsel içerikli bütün yabancı eserler anında Türkçe’ye çevrilerek, sadece bilimin değil, Türk halkının da kullanımına sunulmalıdır. Bu herkese İngilizce öğretmeye çalışmaktan daha ucuz, daha kolay ve etkin bir yoldur.
Dünyanın en saygın Türk bilim adamı olabilirsiniz, çalışmalarınız çığır açabilir, eserleriniz her dile çevrilebilir ancak, İngilizce bilginiz belirli düzeyin üzerinde değilse akademik kariyer yapamazsınız. Kaldı ki orijinal bir buluş sahibi de olsanız bile, bu çalışmanızı yabancı kökenli bir dergide yayınlatamamışsanız puan değeri yoktur. Yani Türk bilim adamının Türk’e ve Türkiye’ye yönelik bilimsel çalışması bile öncelikle yabancı bir dergide yayınlanırsa puan değeri taşımaktadır.
Bilimsel çalışmalar stratejiktir. Bazı çalışmaların dünya kamuoyundan gizlenmesi de gerekebilir. Kaldı ki, yabancıların diliyle ve yabancı yayın organlarında yayınlanan bilimsel çalışma, öncelikle yabancılara hizmet etmek değil midir? Sonuçta maalesef kendi ülkesine de kendisine de yararı olmayan, yeterli bilgi aktarımından yoksun bir akademik nesil yetiştirilmeye zorlanmaktadır.
Bir insan en iyi kendi dili ile okur, yazar, düşünür, üretir… Bilimsel tespitler kendi dilinden uzaklaştıkça üretkenliğin de düştüğünü, hatta yok olduğunu göstermektedir. Kendi dili ile eğitim almadığı için yeterince düşünemeyen, düşünemediği için üretemeyen, ülkesinin üretimine katkı sağlayamayan, ancak yabancı dili iyi konuşabilen meslek erbabının çoğu yabancı kökenli bir şirkete kapağı atmak, ya da yurtdışına gitmek sevdasındadır.
Sakın yanlış anlaşılmasın! Kimse yabancı dil öğrenmesin diye bir iddia sahibi değiliz. Tam aksine başta akademisyenler olmak üzere, her lisans mezununun hatta her Türk vatandaşının en az bir yabancı dili çok iyi öğrenmesinden yanayız.
Ancak bundan önce, Türkiye’de yabancı dil eğitimi sorgulanmalıdır. İnsanlara ilköğretimden itibaren üniversite sonuna kadar yabancı dil öğretildiği söyleniyor; bu insanlar iyi, pekiyi dereceler alıp, sınıf geçiriyorsa ve sonuçta yapılan dil sınavlarında öngörülen barajı % 10’u dahi aşamıyorsa, okullarda verilen İngilizce dil eğitimi amacına ulaşamıyor demektir. Daha açık bir ifade ile mevcut eğitim sistemi içinde İngilizce öğretildiği koskoca bir yalandır.
O halde biri kral çıplak demeli; yanlıştan derhal dönülmelidir. Bunca yıllık eğitim sürecinde öğretilemeyen İngilizce yerine belki de çok daha yoğunlaştırılmış 1–2 yıllık yabancı dil eğitimi sorunu çözebilir. Bu yoğun eğitim formal eğitimin sonuna da planlanabilir. İhtisaslaşmaya göre gerekli olan mesleki yabancı dil veya diller -bütün ülkelerde olduğu gibi- kurslar aracılığı ile de öğretilebilir. Böylece formal eğitim süresince ilgi alanlarındaki derslere daha fazla zaman ayırma fırsatı sağlanmış olur.
Ama bütün bunlardan önce kendi öz dilimiz, Türkçe’miz çok iyi öğretilmelidir; Mesleğini, işini gücünü Türkçe düşünür, Türkçe yapabilir insanlar yetiştirmeliyiz.
Yabancı dile aşırı bağımlılık sömürge psikolojisidir. Sömürgelerde efendilerin dilini bilmeyenler adamdan sayılmaz. Bu ülkelerde sömüren ulusların dilini bilmeyen adama iş bulunmaz. Kaldı ki stratejik üretim araçları, doğal kaynaklar ve önemli kaleler zaten sömüren şirketlerce zaptedilmiştir. Düşünmek, planlamak, üretmek, geliştirmek onların işidir. Sömürge aydınlarına ise ancak talimatları uygulamak, bazı düşün gerektirmeyen vasıfsız işlerle avunmak düşer.
Sömürgeleşme yabancılaşmayı arttırmakta, yabancılaşma kendi değerlerinden uzaklaştırmakta, sömürene daha da yakınlaşmaktan başka bir alan bırakmamakta ve bu kısır döngü bütün maddi kaynaklarla birlikte insan kaynağının da yabancıların kontrolüne geçmesine neden olmaktadır. Tam bir kıskaç, tam bir kurt kapanı…
Hâlbuki, diline sahip çıkanlar aynı zamanda ekonomilerine sahip çıkanlardır, tarihlerine sahip çıkanlardır, soydaşlarına sahip çıkanlardır, konuştuğu dilin bilim dili olması ülküsüne sahip çıkanlardır, ulusal geleceklerine sahip çıkanlardır, daha da önemlisi, ulusal onurlarına sahip çıkanlardır.
Türk’e ve Türkiye’ye sahip çıkacaksak önce Türkçe’mize sahip çıkalım.
Doç. Dr. Harun DEMİRKAYAKocaeli Evrenkenti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol